Skip Navigation Links
Kurdî » Nivîsar : Jin & Jiyan: KİMLİK VE KİŞİLİK
 
Jin & Jiyan: KİMLİK VE KİŞİLİK
2013-08-14 23:02

Frantz Fanon, Barbarları Beklerken kitabında; önemli bir tespit yapar.
Şöyle diyor Fanon; "Egemenler, egemenlikleri altında tuttukları halkların bireylerine hitap ederken; şey, hey gibi ifadeler kullanırlar."

Bunun anlamı şudur: "Siz, bizim için hiç bir şey ifade etmiyorsunuz.
Hatta eşyadan da gerisiniz.
Çünkü her eşyanın da bir adı vardır."

Sorun burada esasında, kimlik ve kişilik Sorunu"dur. Biz kısaca kimlik ve kişilik tanımı verelim:

""Kimlikte esas olarak dışa karşı yansıtılan bir cephe, bir tür tutum söz konusudur. Kişilik ise iç dünya ile ilgili psikolojik bir veçhedir.""

Egemenler ve dışarıdan bireye bakanların ilk ve bariz karşılaşacakları şey KİMLİK"tir. Bu kimlik ya dişil, ya erildir. Erile; bay, dişile bayan, diye hitap etmek zorundadır. Yani ya kadın, ya erkek ifadelerini kullanır.
Hatta bir kadına; bay, bir erkeğe bayan demek hakarettir. Çünkü, kimlik dışa karşı yansıtılan koca bir levhadır. Hatta daha da ileri gittiğimizde karşılaştığımız insanın milliyetini bile çıkarmak mümkün.

Beyazlar, siyahlar, zenciler, sarışınlar, çekik gözlüler, türbanlılar, Asyalılar, Afrikalılar, Doğu, Uzak doğulular...

Zaman zaman karşılaştığım çoğu insanın, bırakın ülkesini, nerdeyse memleketini bile çıkarabiliyorum. Hele de biraz daha yakınlaşıp, sohbet edince, nerdeyse -Türk ve Kürdlerde- şivesinden bulunduğu bölgeyi de çıkarabiliyorum. İşte bu tamamıyla kimliklerimizle ilgilidir.
x
Bunun yanında kimliğimize yapışık, onun bir içyüzü olan kişiliğimiz var.  "Kişilik ise iç dünya ile ilgili psikolojik bir veçhedir. Bu ifadeden ne anlıyoruz?
Bunun için de dünyaca ünlü ve bir ömürü insan Eğit Bilimi"ne adamış Anton Makarenkon"u anmak gerekir. Makarenkon: "İnsan, 05 ve 07 yaşları arasında temel ve karakteristik kişiliğini alır" der. Bu tespit doğru ve doğru olduğu kadar da bilimseldir.

Doğumdan, çocukluğun belli bir yaşına kadar -ki bu kişiden kişiye değişse de- 07 yaş temel alınabilir. Çocuk temel karakterini, ruhî şekillenmesini bu evrede alır.
Daha sonraki bilgi, beceri ve yetenekler bunun üzerine bina edilir. Hatta insanın doğuştan getirmiş olduğu, karakteristik özellikleri ilerde onun nasıl bir insan olduğuna da damgasını vuracaktır. Müzik, resim ve sanatsal faaliyetler doğuştan gelir.
Eğer bir çocukta müzik duyarlılığı, yazım hassasiyeti yoksa yıllarca uğraşsa bile ne bir müzik aleti çalar, ne bir satırlık edebi metin yazabilir. Bunlar doğuştan gelen özelliklerdir. Ancak, bilgi ve beceriyle, sürekli çalışma ile kazınılan meslekler de vardır. Bunlar ise doğuştan sonra, hatta ebeveyn ve öğretmenlerin teşvikiyle de oluşabilir.
Yalnız bu içsel bir istemin ifadesi değildir. Yine dünyaca ünlü yazar, müzisyen ve sanatçılar hep çocukluk evresindeki özellikleriyle hatırı sayılır bir iz bırakmışlardır.

Bu kişilik insanın iç dünyasıyla alâkalı olduğu için, geçenlerde betimlediğim şu belirlememi de buraya almak istiyorum.

Her insan çift kişiliklidir. Biri toplumun belirlediği önde giden, diğeriyse derinlerde ve gerideki gerçek benliğidir.

Yani çift kişilik sürekli birbiriyle savaş halinde. Toplumun belirlendiği sürekli çelişki ve kavgalar içindeyken, gerçek benlikse, kavgaları süzgeçleyip, analizleri yaparak ruhu, kişiliği sükûta erdirendir.
X
Genel olarak her insanda çatışmalı çifte kişilik vardır. Bu o kadar da tehlikeli bir durum değildir. Bazen hepimizde şöyle bir düşünce hasıl olmuyor mu?

Bir şey düşünürüz.
Sonra durur ve ikinci benimize kulak veririz. Belki o bir şeytan avukatı, belki bizim tezimize bir anti-tezdir. Yapacağımızı test eden, biraz da hınzırca bir "dost"tur. Bize farklı bir kapı, bir pencere açar. Kararımızı sınar, bizi test eder.

Çünkü insanın damalarındaki kanda olduğu gibi al ve ak yuvarlar misali, doğru ve yanlış, iyi ve kötü, güzel ve çirkin bir savaşım halindedir. Hatta bu çifte kişiliğimiz birer Siyam İkizleri gibi, tahterevalli oyunu oynamaktadırlar.
Bazen biri yukarıdayken, diğeri aşağıdadır. Bence önemli olan bu tahterevalli dengesini sağlam tutmaktır. Yoksa dünyada olduğu gibi, iç dünyalarımızda da bir huzur dengesi yoktur.
En büyük çatışma aslında insanların iç dünyasında olagelmektedir.
X
Bu kısa makalemde kimlik ve kişilik sorunumuz kadar çifte kişiliklerimize de bir kaç söz sarf etmek istedim. İnsan ve insanın iç dünyası; insanlık tarihi kadar, hatta en büyük deryalardan bile daha derindir. Onları anlamak, onları dizginlemek o kadar da kolay değildir.
Sanırım temel çatışmalar bu iç dünyamızın dengesizliğinden kaynaklanıyor.

Karşımızda durup, bize melek yüzlü görünen biri, birden bire eğer bir cellâda dönüşüyorsa, bunun bir açıklaması olmalıdır. Bu birden bire olan bir durum değildir. O zaman ilk evvelinde, nasıl ki her insan, evinin içini temiz ve düzenli tutmayla yola çıkıyorsa, bir o kadar da iç dünyamızda ahenkli ve düzenli, sağlıklı olmamız gerekir.

Fizikî sağlık kadar, ruhî düzen ve ahenk de şart.

Gelin, biz ilk ve önemli savaşımımızı ve enerjimizin önemli bir bölümünü bu iç dünyamıza sarf edelim. Sözümü âlimce bir ifadeyle bağlamak istiyorum: 

"Âlime sormuşlar;

Üstün başın neden dağınık?

Âlim;

İçimi düzeltmekten dışımla ilgilenmeye zaman bulamıyorum" demiştir.
X
Dış dünyamızın dirlik ve düzeni kadar iç dünyalarımızın da huzurlu ve mutlu olması dileğiyle, sağlık ve mutluluklar diliyorum.

14.08.2013
Almanya/Osnabrück
Pervin Bilgin