|
Kürdistan ve İslam Coğrafyasında Kadın ve Özgürlük* |
|
2013-03-13 00:23 |
MediaKurd > info@mediakurd.com |
|
İnsanlık nesli Âdem ile Havva annemizden gelir. Süreç içerisinde hem erkeklerin hem de kadınların köleleştirilmesi gibi onursuz bir sürecin yaşandığı herkesin malumudur. Değişik nedenlerle bu süreçte kadının daha fazla ezildiği, fiziki ve manevi eziyete maruz kaldığı da biliniyor. Keza, bazı felsefi ve dini görüşlerde kadını insanlık dairesi dışında gören eğilimler maalesef fiiliyatta da taraftar bulmuştur. Kadının en çok ezildiği zaman dilimi ve coğrafyanın başında ortaçağ Avrupa’sı gelir. Muharref Hıristiyanlık anlayışı da bu mezalime ortak olmuştur.
İslam coğrafyasında ve bütün olarak doğu toplumunda bu denli din ve felsefe kılıfına bürünmüş bir bakış açısı olmamıştır. Buna rağmen sahih İslami kaynaklara tezat teşkil eden ve daha ziyade Arap âleminde görülen uygulamaların insani ve İslami temelleri yoktur. Gayri Arap İslam coğrafyasında ise kadının durumu daha iyidir. Türkler, Kürtler, Farslar, Uzakdoğu Müslüman halkları arasında kadının saygınlığı daha fazladır. Ancak, siyasi ve içtimai dengelerin sarsılması, sömürgecilik dönemiyle gelen istikrarsızlık, siyasi ve askeri şiddet, savaşlar, iktisadi gerilik nedeniyle toplumun geneli mağdur olduğu gibi, kadınlar özel konumları nedeniyle daha fazla mağdur edilmişlerdir. Son yıllarda Afganistan ve Taliban üzerinden yürütülen ve İslam’ın kadına bakışını eleştiren kampanyalar özünde masum olmadığı gibi, doğruluk payının da İslami etkiden ziyade, İslami kıyafet giymiş Arap etkisiyle açıklamak mümkündür. Tüm Araplar böyledir demek, yanlıştır. Bedevi Arap toplumunda bu sorunlar daha azdır. Çünkü bedeviler yani göçebeler daha eşitlikçi bir toplumdur. Bu toplulukların her bireyi çalışır ve tüketime de ortak olur. Dayanışma esastır, alt üst ilişkisi saygıya dayalıdır, hiyerarşi zayıftır ya da yoktur. Bugünkü Kürdistan coğrafyası, insanlığın neşet ettiği bir mekândır. Hayvanların evcilleştirilmesi ve bitkilerin ıslahı bu coğrafyada, daha ziyade de Yukarı Mezopotamya’da (Dicle-Fırat arası) gerçekleşmiştir. Hiç şüphesiz bitkilerin ıslahı kadınların eseridir. Çünkü avcılık riskli olduğu için erkeklerin işi iken, bitki-ot toplama işi de kadınlara kalmıştır. Keza, ilk etapta evcilleştirilen hayvanların yakalanması erkekler tarafından yapıldığı tahmin edilse de, bu hayvanların bakımı kadınların omzunda olmuştur. Keza, çocuk doğurma, evde yemek yapma, ev temizliği, bağ-bahçe bakımı da genelde kadınlar tarafından yapılmıştır. Binlerce yılda geleneğin fazla değişmediğini söylemek abartı olmaz. İslami döneme ilişkin Kürdistan tarihinde kadının konumu aşağı yukarı devam etmiştir. Türedi bazı ağa ve şeyhler hariç, Kürdistan ağaları ve şeyhleri, beyleri, Kralları da kadınlara karşı hürmetkâr davranmış, nispeten eşitlikçi bir davranış sergilemişlerdir. Kadının iki yönden sömürüldüğü doğrudur. Biri cinsel açıdan, diğeri de emek açısından. Cinsel açıdan sömürünün birçok boyutu vardır. Rızası hilafına evlendirmekten başlayıp, kadın üzerinden (modern kapitalist düzende de benzer bir versiyonunu gördüğümüz) kadınlığından istifade etmeye kadar geniş bir yelpazeye tekabül eden yönleri vardır. İslam’ın kadına, ticaret, eğitim, sosyal hayata katılma hakkını verdiği doğru olmakla beraber. İslami olmayan kaygılardan dolayı, bazı İslam toplumları, belli bazı zamanlarda ve coğrafyalarda bunu engelleyen uygulamalara başvurmuş ve bunu İslami gerekçelerle yaptıklarını savunmuşlardır. Kadın ve erkeğin eşitliği nazari açıdan İslam’da ve Müslümanlar açısından tartışma konusu değildir. Sorun fiiliyata ilişkindir. Çağdaş bir örnek olması açısından, İran İslam Devrimine katılım açısından kadınların rolü belirleyici olmuştur. Keza, AKP’yi iktidara taşıyan kitlenin kadınlar olduğu da bir gerçektir. İran ve Türkiye’de kadın’ın durumu, Suudi Arabistan ve genel olarak Arap yarımadasından daha iyidir. Kürdistan’daki sorun ise siyasi statüden mahrum bir halkın, kadın ve erkek olarak kendini var edememe, gerçekleştirememe, inşa edememe sorunuyla da bağlantılıdır. Erkeği esir olan bir halkın kadını elbette çifte esaret yaşamaktadır. Erkekleri kan davarlında, isyanlarda, katliamlarda öldürülen bir halkın dramını, özellikle himayesiz, iktisadi ve sosyal açıdan dayanaktan yoksun kadınların halini siz düşünün. Yıllarca zindanda kalan Kürt erkeğinin eşi ve çocukları temel eğitimden, yeme içme gibi gündelik zorlukla yüz yüze kalmıştır. Yaşanan travmaların haddi hesabı yoktur. Ölen asker, polis, devlet memurunun eş ve çocuklarına yardım eden devletin; eşi zindanda olan Kürt kadınına yeşil kartı bile fazla görmesi, şehit-savaş anneleri ile barış anneleri arasındaki duygusal farklılığı ortaya koymaktadır. Onun için savaş annesi intikamdan, barış annesi ise savaşın bitmesinden bahsetmektedir. Biri kışkırtılmış, kendisine hak edilmeyen bir paye verilmiş, diğeri ise çocuğunu, eşini, kardeşini kaybetmiş veya kaybetmek üzeredir. Üstelik ne kendisine paye veren ne de maaş veren vardır. PKK’nin paralelinde gelişen ‘Özgür Kadın’ iddiasının ise Kürdistan’ın özgürlüğü ile ancak bir anlam ifade edebileceğini, geleneksel bağlardan kurtulmak ile kadın özgürlüğünün sağlanıp-sağlanamayacağı hususunun tartışmaya açık olduğunu belirtelim. Netekim, özgürleşen Kürt kadını fiiliyatı ve söylemine baktığımızda bir erkek olan Öcalan’ın ilham kaynağı olarak alındığı, haliyle kadının erkek iradesine teslimiyetinin başka bir örneğiyle karşılaştığımızı söylemekte fayda vardır. Bir erkekten ilham alarak, başka erkeklere kafa tutmanın bir çelişki olduğunu, dünya kadın hareketi bilir ama Apocu kadın kardeşlerimiz bilmez. Üstelik Apo da tıpkı Atatürk gibi başarısız bir evlilik deneyimi yaşamış ve hiç aile sorumluluğu almamıştır. Buna rağmen, PKK saflarında mücadele eden kadınların emeği, direnci her türlü siyasi ve ideolojik kaygıdan uzak bir şekilde araştırılmalıdır. Bu süreçte kazanımlar, kayıplar muvazenesi de ilmi olarak yapılmalıdır.
*Sıdkı ZİLAN
www.haberdiyarbakir.com
|
|
|
|
|
|
|