|
Gene yakalandı Kürtlüğüm |
2009-11-16 13:29 |
Media Kurd info@mediakurd.com |
|
Gene yakalandı Kürtlüğüm
‘Gene yakaladın’ dedim içimden, ‘gene yakaladın beni, gözyaşlarımın sebebi zalim Kürtlüğüm! Çözülememiş bir sorunun öbür adı kimliğim!’
Ceren Gökoğlu / Öğrenci / cerenrw@yahoo.com
Yolculukları severim genel olarak. Bir yerden bir yere gitmenin verdiği o tutku kimi insanlarda bağımlılık yaratırmış ya, ben de onlardan biriyim sanırım. Tüm o valiz hazırlama telaşı, kısa yolculuklara sıkıştırılmış keyifli sohbetler, yeni bir yerin izdüşümünün yarattığı hayaller...
Bu duygularla İstanbul’dan Ankara’ya giden uçağımdaki yerimi aldım. İspanyolca konuşan geniş grubu görünce birinin yanıma oturması için başladım dua etmeye. Ve sonrasında yanıma oturuverdi Luic.
Luic bir Fransız. Uzun yıllardır Madrid’de yaşıyor. Aslında bir veteriner, ama bu sıralar dünyanın farklı bölgelerine yaptığı av turlarıyla uğraşıyor. Uzun uzun konuştuk Luic’le İspanyolca başlayan sohbetimiz İngilizceyle son buldu. Bask bölgesinden tutup Katalanlara Kürtlere, PKK’ye, Türkiye’de kadın haklarına, yemekten aşka kadar 60 dakikaya birçok konu sıkıştırdık. Alıp verilen mail adresleriyle indik uçaktan.
Valizlere doğru ilerlerken arkamdaki çift yanıma yaklaştı “Ne kadar güzel İngilizce konuşuyorsunuz!”
dediler; ben de gülümseyerek teşekkür ettim ve okşanmış gururumla devam ettim yoluma. Başladım valizimi beklemeye. Beni tebrik eden çift yanımdaki yerlerini aldılar, gülümseme hali devam etti. Sonra tanıdık bir sesle irkildim.
Çocukluğumun dili
Taziye evlerinden hatırladığım bir dildi bu; lavanta kokulu yataklarda dinlediğim masalların diliydi, ağıtların diliydi, düğünlerin diliydi... Annemin yasaklanan diliydi, babamın uğruna canını ortaya koyduğu dildi... Masumiyetimin diliydi, vahşiliğimin diliydi... Bu tanıdık sese tanıdık bir yüz eşlik etti. Beyaz tülbenti, dövmeli çenesiyle babanemdi işte karşımdaki. Ya da ananem bembeyaz teniyle... Koştum, “Çi bu xaltê, beje hele çi bu?” dedim. Sarıldı ellerime, başından büyük acılar geçmiş insanlara has o hüzünle baktı gözlerime, “valîzê min tune ye keçkê, 24 li ku derê ye?” dedi. “Were” dedim. Valizini kaybetmişti, Türkçe bilen kocasından çok bana güveniyordu anlaşılan ya da yabancı bir yerde tanıdık bir ses duymanın verdiği güvenle sarılmıştı elime. Valizini alacağı yere gittik. “Bele xaltê, 24 aha” dedim. Bırakmadı ellerimi küçük bir çocuk nasıl sarılırsa annesinin ellerine öyle, valizimi almam gerektiğini söyleyip ayrıldım yanından. Arkama baktığında ardımdan bakakalmış gözlerini gördüm, içim acıdı.
Tebrik mi bekliyordum?
Yerime döndüğümde gülümseyen çiftin gözlerinin yerini nefret dolu bakışların aldığını gördüm. Az önce heyecanla yanıma yaklaşıp “ne güzel İngilizce konuşuyorsunuz” diyen kadın için güzel Kürtçe konuşmam tebrik edilecek değil tam tersine nefretle tiksintiyle bana bakmasını gerektirecek bir durumdu zira.
Sonra bir genç çocuk yaklaştı yavaşça yanıma, “Tu kurmancî zanî?” dedi; “Erê” diye cevap verdim. Kürtçe konuşurken kısılan sesi Türkçe konuşmaya başlayınca birden yükseliverdi. Nereli olduğumu sordu bu sefer Türkçe, “Diyarbakırlıyım” cevabına verdiği “ben de”yi söylerken yine alçalıverdi sesi.
‘Gene yakaladın’ dedim içimden, ‘gene yakaladın beni, gözyaşlarımın sebebi zalim Kürtlüğüm! Çözülememiş bir sorunun öbür adı kimliğim!’
Nedir Kürt olmak biliyor musunuz? O teyzenin ellerimi bırakmamasıdır, arkamdan bakakalmasıdır. Uçakta tanıştığım bir Fransız’ın “bana Kürtçe bir kelime öğretsene” demesine rağmen yıllarca beraber yaşadığım, dost olduğum, arkadaş olduğum insanların bana bugüne kadar hiç böyle bir soru sormamasıdır.
Nedir Kürt olmak biliyor musunuz?! İngilizceme hayran kalıp beni tebrik eden çiftin Kürtçe konuşmama hayran kalmak ne kelime bundan nefret etmesidir! O çocuğun Kürtçe konuşurken, “Diyarbakırlıyım” derken bir suçlu gibi hissetmesidir! Nedir Kürt olmak biliyor musunuz? Avucunuzun ortasına çizilmiş keder dolu kaderle doğmaktır adı Kürt olmak olan...
Star
|
|