|
Nezir Akat: Ulus ve çözüm araştırması-10 |
2009-08-05 13:32 |
Nezir Akat info@mediakurd.com |
|
IRLANDA, dili IRIS´çe
Kuzey ve Iskandinav ülkeleri bölümünde Danimarka, Isveç, Finlandiya, Norveç ve kısaca Island ulusal ve dil sorunlarindan bahsetmiştik. Bu arada kuzey ülkelerinde anadil egitimi ile ulusal azınlıkların dil ve kültürel sorunlarından ve çözümlerinden de söz etmiştik. Bu bölümde de Irlanda ulusal sorunu ve ulusal dili Iris´çeyi biraz irdeliyeceğiz.
Irlanda dil sorununa başlamadan önce kısaca Büyük Britanya´dan biraz söz edelim. Birleşik Krallık, Büyük Britanya (İngiltere, İskoçya ve Galler ile Kuzey İrlanda"dan oluşur.) Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı, Avrupa’nın kuzeybatı kıyısında yer alan Britanya Adalar Topluluğu üzerinde, dört ülkeden müteşekkil bir devlet. Bunları kısaca irdelesek şöyle bir tablo karşımıza çıkıyor:
İskoçya (Scotland):
Birleşik Krallık"a bağlı bir ülke. Britanya"nın İskoçya bölgesinde yaşayan halka mensup kişilere İskoç denir. Başkenti Edinburgh"dur.
Galler (İngilizce"de Wales): (Galce"de Cymru (Komrii diye telaffuz edilir) Birleşik Krallık"a bağlı dört ülkeden biri.
İrlanda Adası: Avrupa"nın üçüncü büyük adası ve büyük britanya"nın 2. büyük adasıdır.
Adada Kuzey İrlanda ve İrlanda Cumhuriyeti bulunmaktadır. Kuzey İrlanda Birleşik Krallık"a bağlıdır. İrlanda Cumhuriyeti ise bağımsızdır.
Kuzey İrlanda (Northern Ireland): İrlanda Adası"nda İrlanda Cumhuriyeti"nın kuzeyinde yer alan Birleşik Krallık"a bağlı ülke. Başkenti Belfasttır.
Birlesik Krallık 1998 de Iskoçya ve Galler´e eşit derecede olmayan yetki devrederek asimetrik bir federalizme dönüştüğünü söylemektedir. Bu durum şöyle tanımlanabilir:
“Devolution, merkezi hükümetin bir bölgeye bazı yetkiler aktarmasına verilen isimdir.
Devolution ile federasyon veya konfederasyon arasındaki fark şudur: Devolution’da devlet bir ve bütün olmaya devam eder. Merkezi hükümet, devrettiği hakları geri alma yetkisini korur. İskoçya mahalli hükümeti sadece eğitim ve sağlıktan sorumludur. Geriye kalan yetkiler (iç işleri, savunma, dış işleri, maliye) Londra tarafından kullanılmaya devam ediliyor.
Geçen seneki seçimler İskoçya’nın bağımsızlığını isteyen muhafazakâr Milli İskoçya Partisi’ni iktidara getirdi.
Milliyetçiler isteselerdi bağımsızlık konusunda hemen bir referanduma gidebilirlerdi. Ama gitmediler çünkü yapsalar büyük bir olasılıkla “istemezük” kararı çıkacağını biliyorlar.
İskoçların çoğunluğu kopuş istemiyor. Kamuoyu araştırmalarına göre bağımsızlık taraftarları üçte birin altında. Son bir araştırma bu sayının yüzde yirminin altına indiğini gösteriyor.
Gururlu ve bağımsız doğalı İskoçlar neden bağımsızlık istemiyor olabilirler?
Yüzyıllardır karışık yaşayan, birbiriyle evlenen, birçok gelenek ve göreneği paylaşan, ekonomik çıkarları ortak olan toplulukların birbirinden kopması o kadar kolay değildir. Eğer her ikisi de mutluysa, biri diğerine ayrımcılık veya haksızlık uygulamıyorsa, tabii.
Birleşik Krallık Başbakanı Gordon Brown’un İskoç olması Birleşik Krallık’ta kimin, hangi ırktan geldiğinin önemli olmadığını gösteriyor.
”Eğer İskoçlar İngiltere’den ayrılıp kendi devletlerini kurma kararı alsalar İngilizlerin tepkisi ne olur, biliyor musunuz? Hiçbir şey. Umurlarında bile olmaz.
Bir ülkenin ne kadar müreffeh ve mutlu olduğunu tayin eden coğrafi büyüklüğü veya nüfusu değildir. Ne kadar akıllıca yönetildiği, ne kadar uygar olduğudur.” (mmunir, milliyet gazetesir). çokkültürlü toplum olmanın yararlarını böylece görebiliyor Ingiltere. Ancak sorunların tümden çözüldüğü anlamı çıkarılmamalıdır.
Irlanda
Bu ülkelerden Kuzey Irlanda ve bağımsızlığını kazanmiş Irlanda cumhuriyeti ulusal dili Iris´çeyi dile getirmeye çalışacağım. Bunu anlatırken diğer ülkelerin dil sorunlarına da kısaca değineceğim. Bunlar Iskoç ve Galler(Wales) dilleridir.
Irlanda artik 20 yıl içinde iki dilli bir ülke olacaktır. Irlanda parlementosu aldığı bu kararla Irlanda ulusal dili olan Iris´çeyi Ingilizceye karşı güçlenmesini amaçlamaktadır. Aşağıda göreceğimiz gibi daha 1900 larda Irlanda dili Iris`çenin yeniden Irlandanin ana dili olma stütüsü kazanmasi icin çalışmalar yürütüldü. Çalışmalar durmadan devam etti ve bugüne kadar geldi. Bugün ise Irlandalılar sadece ana dilleri olan Iris´çeyi konuşmakla kalmayacak resmi dil olarak herkes Iris´çeyi ingilizce kadar öğrenmek zorunda kalacaktır.
İngiltere ve İrlanda"nın ilişkileri uzun bir tarihi sürece tekabül eder. İrlanda"ya Hıristiyanlığı getiren Aziz Patrick İngiltereli ingilizdir, Buna karşilik İskoçya"ya Hıristiyanlığı getiren Aziz Columba ise İrlandalıdır. İngiltere"de bugun yaşayan İrlandalıların sayısı, İrlanda"da yaşayanlardan fazladır. Birleşik Krallık’ı oluşturan 4 ülkenin halkları karşılıklı göç ile birbirine karışmış durumdadır.
Kuzey İrlanda"daki dini ve siyasi bölünmeler, yeniden birleşme eğiliminde olmasına rağmen aralarındaki çelişki devam etmekte ve zaman zaman gerginliklere yol açmaktadır. Protestanlar, İngiltere ile birlikten yana iken, Katoliklerin büyük bölümü ise Birleşik İrlanda´dan yana bir tavır koymaktadır. 2004 yılında yapılan araştırmalar Kuzey İrlanda halkının %59’luk bir kesiminin ülkenin Birleşik Krallik’a bağlı kalmasından yana olduğunu ortaya koydu. Bu kesim genelde “Unionists” (birlik taraftarları) olarak anılır. Fakat “Nationalists” (Milliyetçiler) olarak anılan %22’lik bir kesim Birleşik İrlanda’nın kurulmasından yanadır. Unionist’lerin çoğunluğunu İskoç ve İngiliz kökenli Protestanlar oluşturur. “Nationalist” kesimler ise ataları adanın yerlileri olan Katoliklerdir. Birlesik krallık hükümeti 1920 yılında, Dublin ve Belfast"da iki özerk parlamento kurmak için İrlanda Hükümeti yasasını çıkardı. Yasa, Kuzey İrlanda"da uygulandı. İrlanda"lılar ile sürdürülen müzakereler sonucunda Aralık 1921"de İngiltere-İrlanda anlaşması yapıldı, 1922 yılında Dominyon statüsünde İrlanda Bağımsız Devleti kuruldu. Fakat Ingiltere himayesinde kaldi. Kuzey İrlanda sınırı 1925 yılında teyit edildi ve 1949 yılında Birleşik Krallık topluluğundan ayrılarak Irlanda bağımsız cumhuriyeti kuruldu.
1973 yılında Kuzey İrlanda"da yapılan bir referandumda, seçmenlerin çok büyük bir bölümü, İngiltere ile mevcut birlikten yana olduklarını ortaya koymuştur. Milliyetçiler ise bu oylamayı boykot ettmistir. İngiltere ile İrlanda hükümetleri arasında Kasım 1985"de imzalanan anlaşmada: Halkın çoğunluğunun rızası olmaksızın, Kuzey İrlanda"nın İngiltere"nin bir parçası olma durumunu koruyacağı prensibine bağlandi. Anlaşmada ayrıca, gelecekte Kuzey İrlanda halkının büyük bölümünün Birleşik İrlanda"nın kurulmasından yana resmi olarak rızalarını göstermeleri durumunda her iki Hükümetin"de bu isteği gerçekleştirmek üzere yasa hazırlayacakları ve bu yasaya destek verecekleri hususu yer almaktadır.
Iris´çe de tarihi bir gelişme ve AB
Iris´çe (Gaelic"e) bundan itibaren sadece Irlanda da resmi bir dil değil, ayni zamanda AB resmi dillerden biri oluyor. Eğer İrlanda dili sadece Birleşik Krallık sınırları içine hapsolmuş olsaydı, bu dil hızla ölmeye mahkum olacaktı. Ancak, İrlanda Cumhuriyeti"nin AB"nin üyelerinden biri olması dolayısıyla, İrlanda dili 1 Ocak 2007 tarihi itibariyle 23 resmi AB dilinden biri olma statüsünü kazanmıştır.
Irlanda hükümet yetkilileri 4,3 miljon nufus icinde 1.6 miljonu bu dili kunuşabileceğini tahmin ediyorlar. Bu 1.6 miljondan 350.000 günlük olarak bu dili kullanacagi düşünülüyor. Bugun ise tahminen 70.-80 bin arasinda bir nufus bu dili anadili veya ilk dili olarak konuşuyor.
Irlanda da yapilan devlet araştırmasına göre, yaygin olarak konuşulmayan bu dilin gelişmesi için, halkın 92% i hem kendileri hemde ulus için cok önemli olduğunu söylüyor. Iris dili 1500 lere kadar Irlandanın ilk dili olarak konuşulurken, bunun yerine ingilizce konuşulur oldu.
1937 den itibaren Iris´çe Irlandanin resmi dilidir. Iris´çe 2500 yılından beri konuşulmaktadır. Latin ve Yunanca´dan sonra Avrupada en eski dilerden biridir. Irlanda krallari Iskoçya´yi (Skotland)i fethederken Iris´çeyi oraya taşımışlardir. Latincedeki Scotus aslen Iris´çeyi konuşanlardan gelmedir. Galce dili de aynı şekilde Iris´çeden etkilenmis bir dil veya Iris´çenin bir lehçesi olarak bilinir.
Iris´çe IndoAvrupa Kelti dil grubundan olup,Galca,Iskoçya ve Bretonca ile akrabadır. Iris´çe Irlandada
konuşulan ingilizceyi de yakindan etkilemiş olup hem ingilizce´nin konuşma hem de yazılı forumlarında bu etkiyi görmek mümkündür. Irlanda´da konuşulan Ingilizce, Iris´çe ile karişik bir ingilzce lehçesi olarak biliniyor. 1800 li yillarda ingilizce resmi dil olmasına rağmen adada Iris´çe egemen dil idi. O dönemde Iris´çe fakir ve eğitimsiz kesimler arasında yaygınca konuşulan toplum dili idi. 1880 lerin sonunda kültürde meydana gelen rönesans ve bağımsızlık mücadelesi ile Iris´çenin egemen dil olma durumunu koruması olanaksız oldu. 1835 ten 1891 kadar Iris´çeyi konuşan 4 miljon nüfustan sadece 600 bini konuşurken sonuçta giderek azaldı ve yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Bu tehlikeye ve popularitesinin kaybına rağmen Irlanda Cumhuriyeti, Iris´çeyi geri getirmek ve ulusal kimlikle bütünleştirmek istemesi anlamlıdır. Hükümet başta Iris´çeyi hem okulda hem de resmi dairelerde zorunlu kıldı. Özellikle Dublin´de zorunlu kılındı, çünkü Dublin Iris´çenin zorunlu kılınmasına karşıydı. Tarihsel olarak Iris´çe Dublin çoğunluğunun dili olmadi. Zaman içinde devlet Iris´çeyi zorunlu olmaktan çikararak sadece bazı yerlerde kimi okul imtihanlarında zorunluluğu devam etti.
Irlandanin son 15 yillik ekonomik gelişmesi Irlandalılarin, ulusal dili Iris´çeyi ulusal kimlikle bütünleştirmesini ve güçlenmesini getirmiştir. Bu durum halkın kendisine güven duymasını da getirmiştir. Bugun toplumun dahada iyileşmesi icin Iris´çe bir ilaç olarak kulanılıyor. Cünkü sadece Iris´çe ulusal kültürü yeniden diriltebilir ve ayakta tutabilir. Dilin kaybolmasi demek ulusal kültürü de kaybolmasi demektir. Dilin yeniden diriltilmesi çabaları,1893-1921 yılları arasında sürdürülen ulusal dil hareketi gibi yorumlanmakta ve Iris´çe dili farkli olarak artik fakir ve eğitimsiz topluluğa bağlanmamakta, genel olarak toplumun ulusal dili olarak eskiden farkli bir biçimde algılanmaktadır. Bu süreç dilin modernleşmesinde önemli aşamadir. Bugün artık aileler için çocuklarini Iris´çe eğitim okullarina göndermek ulusal bir görev gibi tanımlanıyor.
Cocuklar okulu bitirirken Iris´çeyi çok iyi konuşurlar fakat dışarda Iris´çeyi fazla kullanmadığından zamanla silikleşip gidiyor. Onun icin dışarda da Iris´çenin konuşulması için yeterli olmasa da önlemler alınmaya çalışılıyor.
Son yıllarda Irlandaya yabanci göçü basladi ve giderek artıyor. Bu ülkeye gelen yabancılar sadece ingilizceyi ögrenmekle kalmayıp ayni zamanda Iris´çeyi de öğrenmek zorunda olacakları söyleniyor. Dilin resmiyette güçlenmesi icin, 2003 yılında çikarilan yasayla Iris´çeyi konuşanlarin hakları koruma altına alındı. Iris´çe sorunlari özel bakani oluşturulmuş buna rağmen yeterli önlemler alınamamıştır.
Bir karşılaştırmayı yaparsak Isveç´çe ve Fin´cenin ilişkilerine benziyen bir durum söz konusudur. Isveç-Finlandiya, Ingiltere-Irland arasindaki benzerlik dikkat çekicidir. Ingilizlerin Irlandadaki durumlari dil açısından 1800 lerdeki isveç´in finlandiyadaki durumuna benziyor.
Iris´çe ve Fin´ce kırsal dilleri olduğu gibi özellikle eğitimsiz kesimle bağlantili bir duruş izliyorlardi. Iki ülkede de seçkin idealistler tarafindan dil haraketi oluşturulmuş ve iki dil de önemli mevziler elde edilmiş olmasina rağmen, ekonomik ve politik durum bu iki dilin dışinda diğer dillerın, ingilizce ve Isveç´çenın ön plana çıkmasını, halkın bu dillerden hem eğitimi hem de yazili edebiyati seçmesıne neden olmştur. Ancak iki ülkedeki dil haraketi bu dillerin yaşamasini başarmişlardir.
Iris´çe nin üç lehçesinden konuşulduğu, değişik bölgelerde değişik variyantlariyla değişik birer dil olma eğilimi taşıdiklari gerçeğini göz önune aldığimizda sorun dahada karmaşıklaşiyor. Ancak Iris´çenin resmi yazili variyantı olduğu ve genellikle herkesin ortaklaşa kabul ettiği bu variyantin yaşamasi ve yer edinmesi çabası öne çiktığı için zorluklar ve sorunlar azaliyor.
Bugün dünyadaki 70 miljon Irlandalinın belli bir çoğunluğu nostalji anlaminda da olsa Iris´çeyi istemektedir. Bu 70 miljondan 40 miljonu ABD de yaşamaktadir. Butün çabalar Iris´çenin yaşamasi içindir. Fakat Iris´çenin çoğunluğun dili olmasi umudu hemen hemen yok denecek kadar azdir. Irland mitolojisi, zengin kültürel yapisı ve mirası, Irlanda cumhuriyetinin resmi dili olması ve AB de de bu dilin resmileşmesi bu dilin yaşamasini sağlayabilir.
1 ocak 2007 tarihinde AB de bir dil daha resmileşti. Bulgarca ve Rumence´nin yaninda Iris´çe Irland dili de resmilesti. Irlanda dili bunlardan değişik olarak, AB ye üye olduğu dönemde değil aradan yillar geçtikten sonra resmileşen bir dildir. Irlanda 1973 ten beri AB üyesidir ve Ingilizce konuşuyordu. Fakat Iris´çe Irlanda cumhuriyeti kurulduktan bu yana Irlandanin resmi dilidir. Yapilan istatistikllere göre nufusun % 40 bu dili biliyor fakat bu nufustan sadece % 4 bu dili kullaniyor.
2005 yilinda AB tarafindan alinan bu karar 2007 yilinda yürürlüğe girerek diğer diler gibi Iris´çe de AB de resmi bir dil olarak kullanilmaya başlandi. Çok dillilik AB nin olmazsa olmaz prensipleri arasinda yer almiştir. Bu prensip ta ilk başlardan 1958 den başliyarak günümüze kadar devam etmiştir. Çok dililik prensibi, ayni zamanda bölge ve azınlık dilerinin korunmasi ve geliştirilmesine de dikati çekmektedir. Bu dillerle tarihsel ve kültürel mirasın korunmasi amaçlanmaktadir. Ispanya buna çok iyi bir örnektir. Ispanyadaki bölge ve ulusal azınlık dilleri olan Katalonca, Baskca ve galca dilleri AB nin yari resmi dileridir.
AB sadece değişik kültür ve geleneklerden oluşmuş değildir. Belirleyici olan çok dililik prensibininde önemi büyüktür. Dunyamizin globalleşmesi AB yi dahada cok kültürlü bir yapida kalmasini zorunlu kiliyor. Bugün AB temel prensiplerinden birisi bütün dillere saygi ve dillerin korunmasidir. Bu sadece resmi 23 dil degil ayni zamanda üye ülkelerde konuşulan bölge ve azınlık dileri için de geçerlidir. Aralik 2007 de Lizbon anlaşmasina göre AB, içindeki kültürel zenginliğe ve çok dilliliğe saygi duymayi karar altina almiştir.
AB üye ülkelere, bölge ve azınlık dilerinden, yabancilarin dilinden ve komşu devletlerin dilinden eğitimin yapilamsini önermektedir. Bizim çok dililiğe saygiyi kabul etmek, tarih tarafindan belirlenen çok kültürlü bir toplumu kabul etmek, tarih tarafindan biçimlenen kültürel gerçekliğ kabul etmek demek anlamina gelmektedir. AB ye üye olmak isteyen Türkiyenın bunu iyi okuması şarttır.Bu ayni zamanda Avrupada 1800 li yillarin başından 1900 li yillarin ortalarina kadar süren antegonist çelişkileri ve savaş harabeleri üzerinde yükselen AB gibi bir yapiya saygi ve sorumluluk duymanin da bir ifadesidir.
Avrupa ulusal devletlerin çoğu ulusal dil temelinde oluşmuş devletlerdir. Fakat AB çok dilli bir yapi üzerinde kurulmuş bir örgtlenmedir ve bütün dünyayı etkilemektedır. Çok dilli ve çok kültürlü bir yapi uzerinde oluşturulan örgütlenme genellikle fenatizm, şovenizm ve fundamentalizmin pan zehiri gibi bir görevi görüyor. AB ye katilim karşıliklı isteğe dayanarak günüllü bir birliği amaçlamaktadir. Bu birlik savaşa, diktatöryal yapilara, irkçılik ve şovenizme karşı kurulmuş bir yapidir ve dolayisyla bu birliğe aday ülkeler ileri sürülen kriterleri yerine getirerek ancak üye olabiliyorlar. Bütün bu gelişmeler sömürgecilik sisteminin son bulduğuna ve dünyanin değişikliğinin kabulüne yünelik olduğu gibi Avrupa dişındaki ülkelerle iyi ilişkilerin geliştirilmesinin de bir zorunluluk olduğu anlamina gelir. Bugün Avrupadaki ırkçı ve faşist grup ve partilerin AB ye karşı durmalarının anlamı dahada anlaşılır oliyor. Türkiyede AB karşıtı bütün güçler savaş yanlısı, anti Kürd, ırkçı ve faşist güçlerdır. AB uye ulkelerin sayisi 27 olmasina kaşılik resmi diller ancak 23 olarak biliniyor. Her ülke kendi dili ile AB ortak kültürüne katkida bulunuyor ve bu katki bir zenginlik olarak kabul ediliyor. Onun için, ”herkes için bir Avrupa” şiari yer bulmak üzeredir.
Iris´çe dili tarihçesi
”Burada, İngiltere"dan bahsetmişken, Birleşik Krallıgin ana dillerin korunması konusunda yakın geçmişe kadar örnek ülke profili çizmemiş olduğunun da altını çizmek isterim. Buna örnek İrlanda, Galler ve İskoç dilleridir. 1835"te çoğu 1840"ların Büyük Kıtlığı"nda yok olan yerel halktan veya sonradan kitleler halinde gelen göçmenlerden oluşan 4 milyon kadar İrlanda dilini konuşan insan bulunmaktaydı. 2001 senesinde yapılan nüfüs sayımında, İrlanda dilinin Kuzey İrlanda"nın nüfüsunun %7"si, yani sadece 110,000 kişi tarafından konuşulduğu ortaya çıktı. İskoçya"da nüfüsun sadece %1"i , yani 60,000 kişi İskoç Galcesi konuşabiliyordu. Galler bölgesinde ise, 2001 senesinde halkın %20"si (600,000 kişi) Galce konuştuğu, ve %40"ının ise anladığı ortaya çıktı. Bu %20"lik kesim kendi okullarını açmış bulunmaktalar. Ayrıca, 1971"de tanınan yasa gereği Birleşik Krallıklara bağlı olan Kuzey İrlanda, Galler, ve İskoçya bölgelerinde öğretim çift dil ile (İngilizce, Galler dili, İrlanda dili, veya İskoç dili) veriliyor. İngilizce eğitim saati, yerel dillerinkinden daha fazladır.” Eylem Bostancı Dalby, Andrew ‘Language in Danger.
Tarih ve özellikle dinin Kuzey ve Güney olmak üzere ikiye böldüğü bu ada ülkesinde iki kesim arasındaki anlaşmazlık halen devam etmektedır Gaelic dili (Iris´´çe) ve İngilizce, protestan ve katoliklik, Dublin ve Belfast gibi ayirimlar söz konusudur. Güneyde yaşayan Romen katolikler İrlanda Cumhuriyeti’ne bağlılar. Kuzey İrlanda"daki protestanlar ise İrlandalı olmalarına rağmen katolik yönetim yerine aynı dinden olan İngiliz yönetimini tercih edince Birleşik Krallık’a bağlı kaldılar. Din faktörünün Irlandayı parçalamada oynadiğı rol gerçekten sanıldığından da büyüktur. Ayni ulusal devlet içinde birleçmek, Irlanda örneğinde olduğu gibi ayni ulustan olmak her zaman yeterli olmiyor. İki kesim arasındaki sorunlar 1998-2007 tarihleri arasinda yapılan ateşkes anlaşmalariyla azalmış olsa da kesin bir barış ortamı henüz sağlanmış değildir.
Amerikan bağımsızlık savaşının (1775-1783) başarıyla sonuçlanmasının bir ifadesi olan Amerikan devrimi, İrlanda’nın sömürge halkı açısından, İngiltere’nin yenilmezliğine dair yaygın kanının yerle bir olmasına yol açmıştır. İngiltere, Amerika’daki yenilgisinin ardından, İrlanda’da giderek güçlenen Katolik mülk sahiplerini kontrol altında tutmak amacıyla onlara birtakım ayrıcalıklar tanımak zorunda kalmıştır. Ne var ki İngiliz sömürgeciliği bu ayrıcalıkları tanıyarak ulusal sorunu ortadan kaldıramamıştır. Bundan sonra İrlanda’nın tarihi ayaklanmalarla ve kanlı bastırmalarla dolu olarak ilerleyecektir.
Fransiz devriminin ideolojisi irlanda´ya 1790 da ulaştı ve Irland entellektülleri arasında yayıldı. 1798 de “Society of the United Irishmen” tarafindan örgütlenen Irlanda ulusal haraketi, katolik ve protestanlarla birlikte Ingiliz sömurgeciliğine karşi savaştilar. Burada ilk olarak görüldüğü gibi dinın değil ulusalcılığın etkisi vardır. Bu haraket Fransiz devriminin yardiminı da aldiğı icin Ingilizleri rahatsiz etti ve başkaldiri siddetle bastirildi. Fakat bunun sonucunda Ingiltere tedbir almak zorunda kaldi.. Birlik denilen bir formu ileri surerek egemenligini korumaya calisarak, 1801 de kabul edilen yasayla birlikte Ingiltere ve Irlanda bir birlik olusturdu. Irlandalilarin belli bir kesimi bundan memnundu. Çünkü baskının azalması onları rahatlatmışti. Daha o zamandan başliyarak Ingilizler Protestanlari yanina çektiler. Katolikler ise bundan memnun değillerdi. Bir kaç Katolik ulusal başkaldiri sonuç vermeden bastırıldı.
1820 de birliğe karşı sesler yükselmeye başladı ve Irlandanin en büyük Katolik haraketi (Catholic Association) oluşturuldu. Daha sonra bu haraket 1826 da seçimlere kaıldı ve parlementounun çoğunluğunu kazandi. Bu haraketin amaci irlandanin tam bağimsizlığı yada Ingilizlerle tam eşit haklar temelinde bir örgütlenme idi. 1845 te ülkede baş gösteren açlik bu haraketi sekteye uğratti ve milyonlarca insan ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 1868 de Ingiltere de liberaller iktidara geldiler ve sorunu cözmek istediler, tam bu arada Irlanda da bir haraket oluşmaya başladi ve sorunu cözmek icin uğraşti. “The Home Rule Association” ingilizlerin sevmediği bir haraket oldu ve Irlandalilarin büyük sempatisini kazandi. 1899 da bağimsizlikçi parti Sinn Fein kuruldu ve barişçi yoldan bağımsizliğı kazanmayi hedefledi. Irlanda parlementerlerini Irlandaya çağirarak , Irlandanin bğıimsizliğınin ilanini hedefledi. Bu parti daha sonra 1905 te IRB devrimcilerin eline gecti. 1912 de bir daha iktidara gelen liberaller Irlandanin bağımsizliğından yanaydi. Fakat 1914 de başliyan birinci dünya savaşı bu düşünceyi sekteye uğratti. 1919 da Irlanda parlementosu Irlanda´nin bağımsizlığını ilan etti ve gerektiginde savaşı göze aldi. Kosova parlementosu 89 yil sonra ayni yöntemi kullandi. Halk tarafindan seçilen parlemento bağımsizlığın ilanini açıkladi. 1921-1922 de yeniden olaylar başgösterdi ve bu olaylar ve başkaldırılar Ingilezleri zor duruma soktu.
Sorunun çözümü için, biri Kuzey İrlanda, diğeri Güney İrlanda için olmak üzere iki parlamento kurarak kontrolü elinde tutmaya çalıştı. Gerçekten, protestan Kuzey İrlanda"da (Ulster) parlamento toplandı. Ancak Katolik Güney İrlanda, İngilizlere ödün vermeyi reddetti. Bunun üzerine İngiliz başbakanı Lloyd George İrlandalı yurtseverlerle görüşme masasında barış yaptı. Anlaşma sonucunda Güney İrlanda uygulamada İrlanda Bağımsız Devleti adıyla bağımsızlığını kazandı (6 Aralık 1921, İngiltere-İrlanda Anlaşması). Kuzey İrlanda ise Birleşik Krallık"a bağlı kaldı. Fakat IRA, Eamon de Valera"nın öncülüğünde, İrlanda"nın bir bölümünü bağımsız, bir bölümünü de yeniden İngiltere"ye bağlı kılan anlaşmayı kabul etmedi. Bunu bir iç savaş izledi. Sonunda IRA, İrlanda"nın bölünmesine razı oldu. 1999 - Kuzey İrlanda, Katolik ve Protestanların paylaşımıyla kendi hükümetine kavuştu ve İngiltere"nin 27 yıllık egemenliği son buldu. 2007- Mart ayında yapılan seçimlerden 1. çıkan Ian Paisley liderliğindeki Demokratik Birlik Partisi (DBP) Protestanlar olarak Katoliklerle uzlaşmayacaklarını açıkladı. Israrlar üzerine Ian Paisley ve Gerry Adams buluştu, birlikte hükümet kurulması kararlaştırıldı. Ancak sancılı bir çekişme yaşandı.
Mayıs 2007"de hükümet süre dolmak üzereyken son anda kuruldu. Parlamentodaki törenle Demokratik Birlikçiler Partisi"nin 81 yaşındaki lideri Paisley başbakan, IRA eski komutanı olan Sinn Fein liderlerinden 56 yaşındaki Martin McGuinness başbakan yardımcısı oldu. İngiliz sömürgeciliğinin tarifsiz acılar yaşattığı İrlandalıların kuzeyde kendi bölgesel parlamentolarına kavuşması büyük bir heyecan yaratmıştı. Ocak 2007’de Nüfusu 1 milyon 700 bin civarında olan Kuzey İrlanda’da, seçimlerin ardından oluşturulan ortak yönetimin başkanlığını DUP üstlenirken, başkan vekilliği Sinn Fein’e verildi.
İrlandalılar,Ingilizler´ın egemenliğinden kurtulmak, bağımsızlıklarına kavuşmak amacıyla, iki yüzyıldan fazla uğraştılar. İngilizler, anglosakson kökenli; İrlandalılar ise Kelt kökenlidir.Keltler, büyük britanya adalarının yerli halkıdır. Germenlere bağlı anglosaksonlar ise 5.y.y.dan itibaren britanya’yı işgal etmeye, oraya yerleşmeye, Keltlerin dili gaelic’i (Iris´çeyi) kabul etmeyerek daha sonra İngilizce’ye dönüşen anglosaksonca’yı ulusal dil olarak kabul etmeye basladilar.
Iris´çe dili Irlanda´nin ana dili olarak kabul ediliyor. Bu hem Irlanda bğımsiz cumhuriyetinin hem de Kuzey Irlanda´nin ana dili olarak, iki Irlanda da konuşuluyor ve kabul ediliyor. Iki irlanda da bu dili 260 bin kişi kendi ana dili gibi iyi konuşuyor. Nufusun 1. miljon 860 bini bu dil hakkinda belli bir bilince sahiptir. Bu dil bugün iki Irlanda da çok dğınik olarak konuşuluyor. Sadece belli bir bölgeyi kapsamiyor. Irlandaca( iris´çe) bu dile Gaeilge,deniliyor.
Iris´çe Irlanda´nin ulusal dilidir ve bugün bütün okularda okutuliyor. Bu dil hem Irlanda hem de kuzey Irlanda´nin bir çok bölgesinde konuşuluyor fakat en fazla Gaeltacht denilen bölgede oturanlar tarafindan konuşuluyor. Bundan dolayi bu dilin bir çok lehçeleri vardir. Her bölgenin bir lehçesi olan Iris´çe, 1600 lerden sonra yazilan butün yazilar değişik lehçelerden yazılmiştır. Bir yandan değişik lehçeleri olan bir dilin eğitiminin zorluklarina değinilirken diğer yandan bu lehçelerin anadilinin ğitimi için bir zenginlik olduğu söyleniyor. Hiç kimse bu dilin lehçelerinden rahatsiz degildir. Irlandalilar bütün zorluklara rağmen bu dille eğitimin yapilmasini istiyorlar. Irland´da bütün yol, tarafık ve mekan lavhaları, hem Iris´çe hem de Ingilizce yazilidir. Bütün çabalara rağmen Irlanda toprak birliğinin gerçekleşmemesi ortak bir dilin konuşulur olmasini engelemiştir. 1100 lü yillarda Iris´çe dili gelişmiş bir yazi diliydi. Bu tarihte Iris´çe hem Irlandanin hem de Skotlandin ana diliydi. Ancak 1600 li yillarda ilk olarak Irland ve Skottland birbirinden ayrilarak bu dilin ayri lehçeleri olan Irís´çe ve (gaeilge) ayri iki dil gibi geliçmeye başladi ve bugün iki ayri akraba dil olarak iki ayri grup tarafindan konusuluyor. Hatta iki ayri ulus tarafindan konuşuluyor. Iki ayri dil olarak kabul gören bu iki lehçe Danimarkaca ve isveç´çe kadar, Kürdmanci ve Sorani kadar farklıdırlar.Skottland´a yakin olan Irlandalilar Gealige´yi Iris´çe den daha iyi anladiklarini söyliyorlar.
1100-1600 tarihleri arasinda Iris´çe dili Irland feodal ve eşrafi tarafindan kulanilan bir dil oldu ve gelişmeye başladi. Bu dilden destanlar ve şiirler yazıldı ve edebiyat dili haline geldi. Irlanda ve Ingiltere arasindaki din farki katolikler, protestanlar Iris´´çenin bütün ülke ve hatta Skottland,Gaeller ve Irlanda da bir ulusal ve çoğunluğun konuştuğu dil olmayi engelledi. Diğer yandan din olmasaydi bu dilin yaşamasi olanakli olmazdi. Iki tarafli,çelişkili fakat gerçek bir objektif durum söz konusudur burada. Bir yandan din ulusu parçalarken diger taraftan, mezheplerin yayilmasi için yapilan propagandaların dilin yaşamasinda önemli rol oynamiştir.
İngiltere hükümdarları İrlanda halkını Protestan yapmak için büyük bir çaba gösterdiler. Adaya İngiliz ve İskoç Protestanlar yerleştirek koloniler kurdular. Bu Protestanlar İrlanda"nın aristokrasisini oluşturdular. Adadaki Katolik çoğunluk arasında bu Protestanlara karşı günümüze kadar süren bir hoşnutsuzluk ortamı oluştu. 1707 yılında İngiltere ve İskoçya birleşerek Büyük Britanya Krallığı"nı kurdular. İrlanda bu krallığın sömürgesi haline geldi.1798 yılında Fransız Devriminden esinlenen İrlandalılar tekrar ayaklandılar. Bu ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra İngiltere İrlandalıları hoşnut etmek için Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı adı altında yeni bir düzen getirdi. Günümüze kadar gelen Birleşik Krallık adı bu kökene dayanmaktadır
Din farki giderek Iris´çe dilini konuşup, yazanlar Ingilizler de dahil -çünkü o dönemde bir çok ingiliz de bu dilden yazip konuşuyordu-; Iris dil statülerini kaybettiler ve giderek Ingilizce statü kazandi. Bundan sonra da Iris´çe artik değişik lehçeli lokal konuşulan fakat yazilmayan bir dil haline geldi. Burada Ingiliz sömurgesi olan Irlanda, dilinin nasil ortadan kaldirilmak istendiği ortaya çıkiyor. Diğer yandan Irland ve Skottlandin nasil asimile edildği de anlaşıliyor. Ne varki din faktörü burada önemli bir rol oynadi ve bu dilin Irlanda ve Skottland´da 1880 lere kadar özellikle kirsal alanda milonlarca insan tarafindan konuşulur dil olmasini sağladi.
Açlik ve sefalitin avrupayi vurmasiyla Irlanda ve Skottland halki da Amerikaya göc ettiler. Yuzbinleri bulan bu göc ilk başta bu dilin gelişmesini sekteye uğatti. Ingilizce çok daha önemli bir gereklilik haline geldi.Zamanla bu dili konuşanlarin sayisi Binlere düştü ve bugün eğer önlem alinmasa yok olma ile karşi karşiya kalan bir dil oldu. Ne varki devlet bu dili yeniden diriltmeye çalişiyor, yasalar çıkariyor, yardim veriyor ve özendirme haraketi alabildiğine güç kazaniyor. Bazi Türk yazarlarina göre Irlanda irkçilik yapiyor. Ortak olarak kabul edilen Ingılızce varsa Irısçeyı yenıden diriltmenın ne anlamı olabilr. Fakat sorun hiçte Türk ırkçıların sandığı gibi degildır. Ortada uzun bir tarihi geçmişe bağlı bir kültür var ve bu dil olmazsa bu kültür yok olacaktır. Bu dil Irlanda ulusunun ulusal sembolüdür. Onu koruma ve geliştırme hakkı vardır. Buna Ingıltere sadece saygı duyabilir.
1800 in sonlarina gelindiğinde Amerikadaki ve Ingilteredeki Iris´çe konuşanlarin sayisi Irladadakinden kat kat fazlalaşti. Bu olay ingilizceyi öne çıkardi ve bir çok Irland ideoloğu ingilizcenin çok daha önemli olduğunu ve giderek Iris´çenin kaybolmakta olduğunun propagandasini yapti. Bugün Turkiyede kimi ”Kürd kökenli” Turk yurtaşlarinin yaptiklari gibi. Artık Kürdçenın diriltilmesi gerekmediği propagandası yapılmaktadır. Türkçe yerine Kürdçenın konuşur olması cocukların geleceklerini karartmak anlamına gelebileceği propagandası yapılıyor. Kürdçe ve Zaza lehçeleri arasında bir çelişki yaratılarak Kürd dilinın bir dil olmadığı propagandası yapıliyor. Bu ’Kürd, Türk vatandaşları’ Kürdçeden utanmaktadırlar ve Türkçeyi yükseklerde tutmaktadırlar. Türkçenın % 60 nın Kürdçeden geldiğini bilmememktedırler. Bilseler de bilmemezlıkten haraket ediyorlar. Sonuç Kürdçenın konuşulur bir dıl olmasını ve Kürdler arasında saygın bir dıl olmasını engellemektır. Kürdçeyi İrıs’çe ve Fince gibi fakir ve eğitimsız ile kırsal kesimin dili olduğu imajını yayarak Kürdlerın dillerınden dolayı aşağılık duyguları beslemelerıne neden olmaktadırlar. Onlar Kürdçenın bir zamanlar saray dili olduğu, şairlerin bu dilden şiir yazdıklarını, türk edebiyatı adı altında okullarda bu şairlerın okutulduğunu unutuyorlar veya hepsinin Türk olduğu propagandası yapıliyor.
Irlandalı ideologlar kendi anadilerinde degil her yerde ingilizceyi kullanarak Irlandalilara hitap ediyorlardi. Bu arada Katolik kilesenin de yan etkisi oldu. Kilise Iris´ceyi defterden sildi ve artik kilisede konuşulmaz dil oldu. Buna karşı protestan din adamlari Irís´çeyi konuşarak protestan din mezhebinin propagandasini bu dilden yapmaya başladilar ve dolayisiyle bu dil bir elit tarafindan konuşulmaya başlandi. Katolik klisesi kliselerde Iris´çeye konuşma yasağı getirdi ve bu dili konuşanlari protestan propagandasi yapmakla suçladi. Katolikler Iris´çeyi protestan mezhebiyle bütünleştirerek olumsuz bir rol oynadilar.Ulster li protestanlar ise bu dilden konuşmayi önemsediler. Fakat ayni zamanda Ingiltere ile birlikten yanaydilar. Irlandayi katolik mezhebinin topluluğu olarak görüyorlardi. Protestanlarin bu dili konuşmalarinin iki nedeni vardi. Birincisi: Din faktörüydi. Protestan mezhebinin yayilmasini istiyorlardi. Böylece dili bir araç olarak kullaniyorlardi. Nitekim Katolikler daha sonra Iris´çe konuşanlari Protestanlari desteklemekle suçlamaya başladi. Şimdiki PKK ve PKK güdümlü tüm haraketlerın Kürdçeyi milliyetçılıkle suçlamaları gibi. Son dönemde başlatıkları kurd dil haraketi ve kurdçeye sahip çıkma duruşları olumlu bir tendens olmasına karşılık bunları PKK leştırmek ve Apo laştırmak gibi bir gaflet ve cahillik içine girerek Kürdçeye darbe vurmaktadırlar. Ikincisi ise eskiden bu dilden yazilan destan ve şiirlerin ortaya çikarilmasi ve Kelti mitolojisinin yeniden diriltilmesi idi. Bunlarin başında gelen en önemli din adami protestan William Neilson idi. Kurdlerin Kamuran Bedirxani gibi. Bu zat Iris´çeyi ögrenme elkitabini yazdi ve Belfast´a bu dilden ders vermeye başladi. Bu önemli bir başlangiçti. Iris’çeyı yaşatan temel taşların biri de bu adımdı.
1800 sonlarina gelindiğinde Irlandalilar yeniden bu dili konuşmaya ve ulusal sembol olarak kullanmaya başladilar. Douglas Hyde 1890-da bir dil haraketini oluşturmaya başladi. Kendisi de protestandi. Örgütü kurdu ve bu dilden şiir, roman yazmaya başladi. Amaç bu dili yeniden bir ulusal dil olarak diriltmekti. Bu haraketin oluşumunda ulusalciliğin dünya çapinda esen rüzgarindan etkilendiği bir gercekti. Bu örgüt bir çok başarilara imza atti. Bu bir sivil dil hareketiydi. Fakat giderek extremist ulusalcilarin eline geçti ve olduğundan başka bir amaçla kullanilmaya başlandi. 1915 lere gelindiginde artik protestanlarin bu örgüte kalmarini gerektirecek bir neden kalmadi ve Hyde örgütü terk etti.
1893 yılında İrlanda dil hareketi kuruldu. İrlanda Gaelik Birliği harekati olarak kurulan bu örgüt İrlanda’nın İngilizleştirilmesine karşı çıkarak “Galikçe (Iris´çe) konuşan bir İrlanda istiyoruz” sloganı etrafinda halki örgütlemeye çalişti. Bu dünyada belki ilk sivil dil haraketi olarak tarihe geçecektir. Bu tam bir sivil halk haraketi oldu ve her kesimden katmanlari içinde barindirdi ve halkın bütün kesimlerini temsil eden sivil bir hareket oldu. Doğrudan bir politik haraket olmamakla birlikte özünde anti sömürgeci, anti asimilasyoincu ve ulusalci bir haraketti. Biçimsel olarak sivil olan bu haraket, İrlanda politikasında belirleyici olan sahsiyetleri ve İrlanda politik yapilanmalarini etkiledi ve onlari Iris´çe dili konusunda inisiyatif sahibi olmalari konusunda mecbur etti.
İrlanda da dil hareketi başli başina bir değerdir. Istenilen düzeyde başarılı olamamiş ise de önemli bir dil hareketidir. ”Kısa sürede yani 1893-1921 yılları arasında 20 bin üyeye ulaşıp, 600 şubesini İrlanda çapında örgütleyebilen dünyadaki en büyük dil hareketi olmayı başarmıştır.” Tahminen o dönemde İrlanda’nın nüfusu 3-4 milyon kadardı. Britanya devleti İrlanda’yı sadece coğrafi bir bölge olarak kabul ediyordu ve İrlanda, Britanya Krallığı’nın bir parçası olarak görülüyordu. 1600 yıllarında İrlanda’nın işgal edilmesiyle büyük bir İngilizleştirme hareketi başladı. Galikçe’nin bütün alanlarda kullanımı yasaklandı. Bununla da yetinilmedi, İrlanda’nın örgütsüzlüğünden de yararlanılarak İngiliz işgalcileri İngilizleştirme uygulamalarını köylere kadar yaydı. 1921 yılına geldiğimiz zaman sadece Galikçe konuşan tek bir insan kalmamıştı. 400 yılda Galikçe neredeyse yok olmakla yüz yüze kalmıştı.
Sadece dil değil, İrlanda’yı temsil eden bütün değerler korunmaya çalışıldı; İngiliz futbolu yerine İrlanda futbolu, İngiliz oyunları yerine İrlanda oyunları, İrlanda geleneksel kıyafetlerine kadar İrlanda’ya ait olan değerler bir bütün olarak korunmaya çalışıldı. Bu dil hareketi İrlanda’nın her tarafında şubeler açtı. O şubelerde eğitim yapıldı. Köylerde bile üç dört kişi bir araya gelip dil öğrenmeye başladığında dil hareketiyle ilişkiye geçiyordu, kendi kendilerini eğitiyorlardı. O dönem eğitim materyalleri de yoktu. Çok amatörce bir eğitimdi. Galik diliyle yazılmış küçük bir kitap ya da yayın organlarında yayınlanan makaleler üzerinden dil eğitimi yapılıyordu. Bu şekilde 600 şubede böyle bir eğitim kampanyası başladı. Bunun dışında şenlikler düzenlendi. Bu, yılda bir kez olmak üzere birkaç gün süren, İrlandaca şiirlerin okunduğu, şarkıların söylendiği konuşmaların yapıldığı bir şenlikti.
Diğer yandan, mektuplar İngilizce yazılmak zorundaydı, bunlar postaya verdikleri mektupları Galikçe yazmaya başladılar. Binlerce mektup postanelere yığıldı. Önce dağıtmadılar mektupları. Ama dil hareketini gücünü görünce dağıtmaya başladılar.
Bu hareketin kitleselleşme boyutuyla, yayılma boyutuyla başarılı olduğu söylenebilir. Hatta Sinn Fein’in bile bu dil hareketinin içinden çıktığını söylemek mümkün.” Yazar Necat Ayaz
Bu dil karaketi ulusal kurtuluş mücadelesi ve iç savaş döneminde bir kurtuluş örgütü gibi çalişmaya başladi ve mücadeleye büyük katkisi oldu. Ancak 20. yuzyila gelindiginde yeniden dil haraketi başladi fakat bu dönemde cumhuriyetciler(Unionistler) ile bağimsizlikçılar arasinda bir fotbol topu gibi oradan oraya savruldu. Dilin ulusal mucadeleye bağlanmasi, dil konusunda sorunlari meydana getirdi. Bugün çokça Irlandali , Kuzey Irlanda sorununun çömsüzlüğünü, bu dilin propagandasini yapanlari suçlarken, dil haraketini karalamak ve gereksizliğini ortaya koymakla meşguldurlar.Bunun başlica nedeni de Kuzey Irlanda da dil haraketinin katolik klisesiyle iyi ilişkileri olmasidir. Aksine bu propagandayi yapanlar eskiden ayni dil haraketini oluşturan protestan klisesidir. IRA propagandasinin ve terör olyların etkili oldugu,Irlanda ulusunun ayrı bir çıkmazıdır.
1932 de Irlanda dilinin Irlanda da resmi birinci dil ve ingilizcenin ikinci dil olamsi istemi büyüdü. Bu haraket o dönemde çokça taraftar kazandi. Irlanda da daha 1922 de çikan bir yasayla Iris´çe koruma altina alindi fakat bu ancak 1932 de ki eylemlerle anlam bulmaya başladi.
Bu giderek bütün okullarda Iris´çeyi bilmek ve bir ders olarak bu dersten imtihanla geçmek mecburiyeti konuldu. Bu ancak 1975 yilinda bir çok protesto sonucu olarak kaldirildi. Irlanda da son yillarda Iris´çe bilme mecburiyeti zayiflamaya başladi. Okullarda fazla ilgi görmez bir dil oldu. Bu dilin gelişmesi için çalişmalar devam ederken resmiyete en fazla ingilizcenin konuşur olmasi bir sorun olarak görülüyor. Resmi yazişmalarda ingilizce yazilsa bile halen yasal olarak ayni yazi Iris´çe olarak da yazilmasi zorunluluğu vardir. Ingilizceyle rekabet etmek ırıs’çe için gercekten kolay değildir. Hele golobalizmin, birey çıkarinin ulusal çıkarlarla artik eş değerde tutulduğu bir dönemde böyle bir dili dirltmek kolay olmasa gerek. Yani resmi yazişmalar hem ingilizce hem de Iris´çe yaziliyor olamsi gerekir. Dublin´de bütün enformasyon lavhalari iki dilden olmasi zorunluluğu vardir. Uluslararasi ilişkilerde Irlandalilar Ingilizceyi kulanirlardi fakat bundan sonra artik Iris´ çeyi kullanacaklar. Nitekim AB de Iris´ çeyi konuşur oldular. Irlandanin 1970 te Avrupa ekonomik isbirligine üye olduktan sonra Iris´çe AB de yari resmi bir dil oldu. 2004 yilinda Irlandalilarin Iris´çenin AB inde resmi dil olmasi mucadelesi ve istemi Irland hükümetini karar almaya zorladi. Böylece 1 ocak 2007 den itibaren bu dil AB inde resmi bir dili olarak kabul edildi.
Butun bu uygulamalara rağmen Iris´çe zar zor kullaniliyor. Ingilizce bilinmeden resmi dilden iliski kurma zorluğu halen vardir. Bu dil genellikle yaşlilar arsinda konuşuluyor ve gençliğin fazlaca ilgisini çekmiyor. Irlanda´nin ekonomik gelişmişliği, IT sisteminin bu ülkede merkezi bir rol oynamasi, uluslararasi ilişkilerde ingilizcenin dogal bir biçimde kullanilmasi ve benzeri nedenlerle bu dil halen devlet dili olmasina, resmi bir dil olmasina karşin yok olma tehlikesiyle karşı karşiyadir. Bunu yaşatmak istiyen bir çok dil haraketi ve örgütü oluşmaya başliyor, fakat hiç birisi yeterli olamiyor.
Türkiye ile kısa bir karşılaştırma
”Uluslararası Ana Dili Eğitim Örgütü” her ülkenin ana dil eğitimine, uluslararası bir sınır kazandırıp tartışma olanağı yaratarak bu eğitimi, işbirliği içinde geliştirme amacını güden bir kuruluştur. Uluslararası Ana Dili Eğitim Örgütü, kurulduktan sonra, 8 Kasım 1982 tarihli sirkülerle, şu ülkeleri işbirliğine çağırmıştır: Belçika, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Macaristan ve Türkiye.
İnsan hakları hareketinin yoğunlaşmasıyla birlikte, Kültür Hakları da yaşam hakkının bir parçası olarak ilgi çekmiştir. Kültür hakları hareketi; kültürleri kaybolma tehlikesi altında olan etnik azınlıkların ve yerli halkların üzerine yoğunlaşır. Kültürel haklar, bir halkın hayatlarının kültürlerine uygun şekilde devamını, ve dillerini yaşatmalarını da içerisine dahil eder. Yani, ana dilini yaşatmak bir demokratik ve kültürel haktır. Bu ülkeler seçilirken başlıca kriter seçilen ülkelerde ana dili eğitiminde ülkenin bir iç sorunu bulunması ve bunun uluslararası bir önem taşımakta olmasıydı. Şu anda, bu ülkelerin içinde hala bu sorunu çözmemiş ve çözmeye yanaşmamış tek ülke Türkiyedir.
Bunun için, çok kültürlü toplumlarda benimsenen eğitim modellerini baz almak gerekmektedir….multi-kültürel bir eğitim sistemi yaratılabilir. Fakat, her şeyden önce, en büyük görev bizlere düşüyor. Daha fazla geç olmadan, dilimize sahip çıkalım, gelecek nesilleri kendi kültürlerinin bilinciyle, ve ana dilimizi öğreterek yetiştirelim. Aksi halde, ana dilimiz sonsuza kadar toprak altına gömülecektir.
"Her şeyden önce Britanyalılığı tanımlamaya çalışmak, pek de Britanyalı bir çaba değil. Britanyalılık, Amerikalılık gibi birşey değil. Zira biz yeni kurulmuş bir ulus değiliz. Tarihi, devrim gibi tek bir olayla belirlenmiş bir ulus da değiliz. Birleşik Krallık´ın dört parçadan oluşması da, ortak bir tanım bulunmasını zorlaştırıyor. Britanyalılar, devlet güdümünde bir vatanseverlikten uzak durmuş, ulusal bir kültür yaratma yönündeki siyasi çabalardan hoşlanmamış, milliyetçiliğe yönelik popülist yaklaşımları tehlikeli bulmuştur. Britanyalılar kimliklerini, tarihlerinde, dillerinde ve toplumlarında bulur. Bu işleri biraz karmaşıklaştırıyor olabilir, ama böylesi daha anlamlı." TIMES: ULUSAL KÜLTÜR YARATMA ÇABASI TEHLİKELİ basligindan.
Pr.dr.oktay sinanoglu´dan aktaran Mehmet Ali Topcu /Posta 050510 Toplumları sömürgeleştirmek istiyorsan, en iyi yol dilini ve kültürünü unutturmaktır. İngilizler bu yöntemi İrlanda`da hayata geçirdiler. İngiltere gidiyor önce İrlanda`yı işgal ediyor. İrlanda`nın Anglosaksonlardan çok daha eski bir kültürü ve dili var. Filozofları, şairleri, hukuk sistemleri var. O dönem İrlanda`da ozanlar çok önemliymiş. Bütün eğitim, öğretim işlerini ozanlar idare ederlermiş. İstilacı İngilizlerin yaptığı iş, ozanları toplayıp kafalarını kesmek. Yapmadıkları barbarlık, hunharlık kalmıyor. Fakat yine de insanları İrlandalılıklarından vazgeçiremiyorlar. Bunun üzerine 20. yüzyıla gelinirken bunu nasıl yapacaklarını düşünüyorlar. İngilizler: Başında valimiz var, gık diyenin kafasını kesiyoruz, ama hala bu adamlar İrlandalı olmaktan vazgeçmiyor ne yapacağız? sonunda şu sonuca varıyorlar: Bunların dili olduğu müddetçe İrlandalı olmaktan vazgeçmezler, kültürlerinden kopmazlar. İngiliz valisi 1890`da bir emir çıkartıyor. Yüksek eğitim kurulu diye bir kurul oluşturuyorlar. İçinde İngiliz yöneticiler ve kendi yardakçıları var. Kurul bir karar alıyor: Bugünden itibaren ilk, orta, lise, üniversite bütün okullarda eğitim dili İngilizce olacaktır. Bu uygulamanın sonucunda nüfusun % 90`ı İrlanda dili konuşurken, iki nesil sonra bu oran % 30`a düşüyor. Bunun üzerine ülkesini seven İrlandalı aydınlar birtakım gizli dernekler kuruyorlar, semtlerde İrlanda dilini öğrettikleri kurslar açıyorlar. Millet işinden çıktıktan sonra kendi ana dilini yeniden öğreniyor. Bunun yarattığı bilinçlenme sonunda 1920`lerin başında sanıyorum bağımsız İrlanda Cumhuriyeti kuruldu ve ilk yaptıkları iş ise, resmi dillerini tekrar İrlandaca yapmak oldu. Şimdi bu İngilizce belasından ve toplum içinde yarattığı ikiliklerden kurtulmaya uğraşıyorlar. Bu ibret verici bir örnektir.
Adam Turkiyeyi elestirmiyor fakat Avrupayi elestiriyor.”hassaslaşmış batı ülkeleri nasıl oluyor da çeşitli insan topluluklarının, topluluk türlerinin en bariz ayracı olan çeşitli dil ve kültürlerin de tüm insanlığın zenginliği olduğunu düşünmüyorlar. Düşünmek şöyle dursun, her gittikleri yerde değişik dil ve kültürleri yok etmeye, yani kültürel soykırıma yükleniyorlar. (Bye Bye Türkçe, sahife 160)
Daha çok İngiliz hoca getirin diye baskı yapan aileleri kastederek. Beyler! İşte Türkiye 1954`te ilk atılan İngiliz tohumuyla ve bacayı saran yardakçı takımıyla bu hale getirilmiştir. Bunun için mi Avrasya`ya örnek olan bağımsızlık savaşı verdik? Onun için mi Atatürk kapatabildiği misyoner okullarını kapattı. (Bye Bye Türkçe, sahife 158) Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu:
"İskoç kökenli olan Başbakan Gordon Brown´ın, seçmenlerin İngiliz çoğunluğu ile paylaşabileceği bir kimliğe vurgu yapma ihtiyacı hissettiği anlaşılıyor. Ancak bunu yaparken, milliyetçiliği bir sorun haline getirme riskini de yaratıyor. Nitekim Edinburgh´taki İskoç milliyetçisi yönetim, bu önerilere karşı olduğunu ve uygulamaya konmalarına yardımcı olmayacağını hemen ortaya koydu. Cardiff´ten, Galler´den gelen tepki de olumsuzdu. Kuzey İrlanda´ya gelince, Kraliçe´ye sadakat yemininin burada hiçbir zaman söz konusu olamayacağını, fikir babası; eski hukuk işlerinden sorumlu devlet bakanı Lord Goldsmith de kabul ediyor zaten."
12.03.2008/ GUARDIAN: MİLLİYETÇİLİK RİSKİ .
”Ülkemizde sadece onbeş - onaltı yıl öncesine kadar, Kürtçe başta olmak üzere, tüm etnik dillerin konuşulmasının yasak olduğunu biliyoruz. Bugün, göstermelik açılımlar olmasına ve etnik dillerin varlığının kabul edilmesine rağmen, bu dillerin geliştirilmelerinin önündeki engeller devam ediyor.” Türkiye hiç bir ülkeyle kıyaslanamiyacak geri, ırkçı,şovenist ve sömürgeci bir ülkedır. Ülkemizde Kürdistanda,acilen sivil bir Kürd dil haraketi oluşturulmalıdır. Var olan Kürd dil haraketi tek tipli,politik, ve güdümlü yapısından kurtulması gerekir. Kürdistanda dil haraketi, doğrudan hiç bir görüş ve politik birliğe bağlı olmadan her kesimi kapliyacak bir sivil, demokratik ve çok taraflı olması gerekir. Genişçesi ’süreci kürtleştırme’ bölümde okunabilir. |
|