|
Îbrahîm Malgir: Türkler ve Kürtler |
2011-05-25 14:50 |
|
|
Türk milleti, gücünü devletin ayırımcı yapısından almaktadır ve bu yapının varlığı devam ettikçe, Kürt ve Türk milletinin bir arada ve barış içinde yaşamasının imkanıda yoktur. O nedenle, ya bugünkü mevcut yapı değişir, yada Türkiye bölünmekele karşı karşıya kalır.
Bazen Türkler Kürtlere “Kürtmüsün TÜRK’müsün” diye sorduklarında, “Kürdüm” dediğin zaman, herşey değişir ve birden bire “FARKETMEZ...Hepimiz kardeşiz” ve benzeri laflar edilir. Eğer Kürt olmak veya Türk olmak farketmiyorsa, neden birden bir hoşnutsuzluk havası hertarafa hakim oluyor?
“Hepimiz bu vatanın vatandaşlarıyız” deniliyor, yada “Kürtler bu vatanın asli vatandaşlarıdırlar” deniliyor ve onlar, yani Kürtler; ayırımcı, gerici bir muamele görüyorlar. Onlara karşı şiddet politikası uygulanıyor ve onların inkarından ise, birkaç yıldan beri(pratikte) kısmen vazgeçildi, ama inkar politikasının kökü ise, hala anayasal bir desteğe sahiptir. İnkar politikası hala fiilen değişmş değildir.
Eğer iddia edildiği gibi; “inkardan vazgeçildiği zaman Türkiye bölünür” diye bir endişe varsa, Türklerin ‘inkar politikasında’ bir haklılık payı vardır, denilebilir, bir an böyle düşünelim, oysa bu iddianın ve bu iddianın haklılık ve haksızlık derecesinin iki yüzü vardır, mesela geleceğe dair, neden “iki ayağımızı bir papuca sokalım?”.
Ortada bir gerçek varsa, bunun kabulü her iki tarafı rahatlatır, inkarı ise, sorunu kangrenleştirileceğine göre, toplum bir yanılgı içindedir. Geleceğe dair kesin bir şey söylemek ise, hiçbir babayiğidin karı değil. Tahminlerde bulunabilinir, ancak illede “bu böyle olacak, yada şöyle olacak” diye bir şey yoktur.
Birarada yaşayıp, birbirine karşı ayırmcı, inkarcı bir politika izlense, çelişkiler derinleşir ve çatışmaların sonu gelmez. Böyle bir tutum ülkeyi, büyük bir borç altına sokar, savaş ekonomisi meydana gelir, kötü bir eğitim gelişir ve toplumdada, çarpık-gerilimli bir yapı meydana gelir, ki bugünkü Türkiye’nin halide budur.
Seçim yaklaştıça, bu politikanın marifetleride kendini gösteriyor, yani toplum adeta ikiye bölünmüş vaziyette, bir tarafta ‘Terörstler-Vampirler’, diğer tarafta ise, ‘Devlet ve hükümet terörü’, sokaklarda molotof kokteyler, gazbombaları, joplar, taş atmalar ve benzeri. ‘Teröristler’ öldürülüyor, polisler ‘ŞEHİT’ ediliyor, dükkanlar yakılıyor ve benzeri gelişmeler yaşanıyor. Bazıları bunu abartarak yaparak oy avcılığı yapıyor ve bunun devamından pay çıkarmak istiyor, bazıları ise bunun durdurulması için, panik içinde, barış istiyor ve kendince çözümler üretiyor. Ortamı bir veveledir almış götürüyor.
Bazıları halkın iradesine damga vurup, terör estirerek, onu teslim almaya ve kendi siyasi emellerini halka dayatarak, onu yönetmeye ve yönlendirmeye çalışmaktadırki, bu çok yanlıştır. Halka zorla hiçbir şey dayatılamaz, halk kendi öz iradesiyle seçim yapar, partiler ise, halkın gönlünü ve iradesini kazanmak için, çaba sarfetmek zorundadırlar. Oysa terör vasıtasıyla, tehdit ve baskı yoluyla halkı yönlendirmeye çalışmak, her an geri teper.
Kürt milleti ve Türk milleti dayatmalara boyun eğmeyecek ve eğer Türkiye’deki sorunlara, yani Kürt meselesinin çözümüne yakın bir süreç kalmışsa, bu herşeye ve bütün partilerin iradesine rağmen gerçekleşecek ve buna hiçbir güç damgasını vuramıyacaktır. Tarihin çarkı hiç kimsenin elinde değildir. Biz insan olarak, örgüt olarak, parti olarak ve benzeri, buna boyun eğmek zorundayız. SEZAR’lar ve FİRAVUN’lar dahi, tarihi yönlendirememişlerdir, yani onlar gelip geçici olmuşlardır. Baki olan doğanın gidişatıdır ve onu yöneten güçtür ve bu böyle bilinmelidir. Zorlamalar yersizdir.
2011-05-20 |
|