|
İbrahim GÜÇLÜ: Türkiye’de vesayet sistemi son buldu mu? |
2011-08-09 13:48 |
|
|
Türkiye’de vesayet sistemi son buldu mu? Kürdistan’da sömürgeci ordu ve çift vesayet sistemi…
İbrahim GÜÇLÜ
(ibrahimguclu21@gmail.com)
Türkiye’de son günlerde Genel Kurmay Başkanı ve 3 Kuvvet Komutanı, belli gerekçelerle görevlerinden ayrıldılar. Görevden istifa gerekçelerini Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner yaptığı açıklamada dile getirdi.
Bu istifalarla ilgili Türkiye’de, bölgede, uluslar arası arenada, uluslar arası kuruluşların mahfillerinde üç önemli konu tartışma gündemine geldi. Bu konulardan biri: Bu istifaların nedenleriydi. İkinci konu: Bu istifaların sistem, rejim, demokrasi açısından ne anlama geldiğiydi. Üçüncü konu: Bu istifaların hangi sonuçlara yol açacağıydı.
*****
Eğer son konuyu tartışmaya başlarsak: Türkiye’de ve dünyada bir kesim yorumcu, siyasetçi ve diplomat, bu istifaların büyük sarsıntılara yol açacağı, büyük bir krizi doğuracağı görüşündeydiler. Çünkü Türkiye’de Genel Kurmay Başkanlarının istifaları istisna da olsa görülmüştü. Ama Genel Kurmay Başkanı ile bütün kuvvet komutanlarının istifasının birlikte olması söz konusu olmamıştı.
Bu istifaların yeni istifalara yol açacağı, yeni güç odaklarını harekete geçirerek karışıklıklara ve büyük bir krize yol açacağı tespiti de egemen görüşlerden biriydi.
Bir görüşe göre de, bu gelişmenin son yıllarda Türkiye’de sivil iktidar güçleriyle Kemalist Sivil-Bürokratik-Askeri iktidar güçleri arasındaki denge değişiminden dolayı, bir sarsıntıya yol açmayacağıydı. Neticede bu görüş, gelişmeler ve zaman içinde doğrulandı. Genel Kurmay Başkanı’nın yerine vekil görevlendirme yapıldı. YAŞ toplantısı eksik kadroyla olsa zamanında yapıldı. YAŞ toplantısında Başbakanın yanına Genel Kurmay Başkanlığına vekalet eden zatın oturmamsı da, yeni bir gelişme. Sivillerin üstünlük sağladığı, askeri kurmayın sivil iktidara tabi olmasının en güçlü işareti olarak yorumlandı.
Ben de bu görüşü paylaşanlardan biriydim.
*****
Genel Kurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanının istifalarının nedenlerinin bir kısmı, Genel Kurmay Başkanı’nın açıklamasında açıkça ifade edildi. Bu açıklamaya göre, askeri kurmayın, Balyoz, İnternet Andıcı, Balyoz Davalarından kesinlikle rahatsız olduğu; üst rütbeli askerlerin tutukluluğunun onlar için onur kırıcı olduğu anlaşılıyor. Ayrıca ordunun bir “suç örgütü” gibi tanımlanmasının rahatsızlığı da çok açıktır. Özellikle ordunun ”suç örgütü” olarak tanımlanmasının karşılığı, “Eski Türkiye’de” darbeye yol açardı. Ama görüne o ki, değişimler, yeni oluşan paradigmalar, bu sonuca yol açamayarak, askeri kurmayı çaresiz hale getiren bir durum.
Temmuz 2007 genel seçimlerinden sonra sivil iktidar güçleriyle Kemalist sivil bürokrasi ve askeri geleneksel iktidar güçleri arasındaki mücadele, bu mücadelede sivil iktidarın dik durması, eski geleneksel iktidar güçleri olan askerlerin söylediklerine karşı direnmeleri, zaman içinde mevzuatta ve geleneklerde yapılan değişiklikler; 12 Eylül Anayasa Referandumuyla yapılan değişiklikler; 12 Haziran genel seçimlerinde Ak Parti’nin % 50 oy alarak tekrardan hükümet olması, sivil güçlerin iktidar yapısını güçlendirdiği, etkin ve egemen hale getirdiğini ortaya koymasıyla, yeni bir darbenin engellediği görülmekte.
Genel Kurmay Başkanı’nın dile getirdiği nedenler ve gerekçeler dışında, başka açıklanmayan gerekçelerin olduğu aşikârdır. Bu nedenlerden biri, askeri kurmayın PKK’ya karşı mücadelede yeni güçlerin devreye sokulması, yeni güç konumlanmasına karşı olmasıdır. Bundan daha önemli ikinci neden: Sivil iktidarın, Kandil-Silivri arasındaki irtibatın halen devam etmek olduğu, dışarıdaki ve ordu içinde halen var olan “Ergenekon” taraftarı subayların ve güç odaklarının PKK’nın eylemlerini teşvik ettiği, eylemlerini kolaylaştırdığı; askerin PKK’ya karşı sağlıklı mücadele vermesini engellediği, hatta PKK’nın bu kuruluş tarafından örgütlendiğinin askeri kurmaya iletilmiş olması, askeri kurmaydan tedbir alınmasını istemesidir; askeri kurmayın bunu ret etmesidir. Üçüncü bir başka neden, yargılama sırasının askeri kurmaya geleceğinin hissedilmesiyle, sorumluluğu üstünden atmak istemeleridir.
*****
İstifaların anlamın gelince: Bu konuda da birkaç bakış açısı var. Bu istifaları ve gelişmeyi, Türkiye’nin olağanüstü durumdan çıkması olağanlaşması; yani ordunun sivil iktidarın denetimine geçmesinin bir tezahürü olması olarak değerlendiren bakış açısıdır. Bir bakışa göre, askeri vesayet son bulmuştur. Diğer bir bakışa göre, Türkiye’nin olağanlaşması, askeri vesayetin kontrol altına alınması, demokratikleşmedir.
Denilebilir ki Türkiye’de ağırlıklı olarak sivil iktidarın yandaşları bu görüşü paylaştılar.
Uluslar arası güçler, Avrupa Birliği ve ABD’nin de konuya ilişkin görüşleri son bakış açısıyla bir çakışma ve örtüşme gösterdi. Türkiye’de bir ilerleme, evrimleşme, olgunlaşma olarak ele alındı.
Bana göre asıl olan, hem uluslararası düzeyde ve hem de Türk ulusal düzeyinde ordunun darbe yaparak, sivil iktidar güçlerini tasfiye etmesinin koşullarının kalmadığının ortaya çıkmasıdır. Askeri Kurmay darbe yapamadığı için, istifa etmek zorunda kalmıştır. Bu gelime, güç dengelerinin değiştiğini, Kemalist-Bürokratik elitin iktidarını kaybetme yolunda önemli adımların atıldığının ve gelişmelerin bu yönde epeyce evrimleştiğinin göstergesidir.
Ama askeri vesayetin tümden son bulduğu, ya da askeri vesayetin denetim altına alındığı söylense de, bunun bütün Türkiye için geçerli olmadığını, bunu demek için de erken olduğunu söylemek gerekiyor.
Bunu diyebilmek için, devletin, sömürgeci üniter, otokratik, oligarşik, Kemalist-bürokratik-askeri olgarşik yapıdan farklı parametrelerin dışında, çoğulcu ve katılımcı demokrasinin parametreleri çerçevesinden bir bütün olarak yapılandırılması; bunun yanında ordunun özel olarak yeniden yapılandırılması, reforme edilmesi ile olanaklı olacaktır. Bu da yeni bir anayasayla olanaklı olacaktır.
Ayrıca devletin karakter değiştirmesi, devletin Kürtlerin ve Türklerin devleti olabilecek bir kapsamda ve nitelikte, federal bir konsept ve paradigma ile yapılanması gerekir.
*****
Türkiye’de askeri vesayetin genel olarak denetim altına alındığı ve etkisiz hale geldiği söylense bile, devletin sömürgeci yapısı Kürdistan’da devam ettiği sürece, Kürdistan’daki Türk sömürgeci egemenlik sistemi, ordu eliyle devam edecektir. İşgal son bulmadıkça, Kürdistan bağımsız ve özgür olmadıkça askeri egemenlik sisteminin son bulması olanaklı değildir.
Artı ve buna ek olarak, Kürdistan’da, ordu eliyle aktifçe, diğer sömürgeci kurumlarla işgal devam ederken, Türk otokratik ve oligarşik egemenlik sistemine benzer ve ikiz bir askeri vesayet rejimi PKK eliyle yaratılmış durumdadır.
Kürdistan’da ikili bir askeri vesayet ve egemenlik sistemi, alt ve üst sistemler olarak iç-içe geçmiş bir organik yapı oluşturmuş konumda. Bu ikili asker vesayet rejimi ortadan kaldırılmadıkça, gerçek anlamda bir demokratikleşmeden, sivil anlama bir devlet yapılanmasından; Kürtlerin, Türklerin ve bütün etnik grupların devleti olacak ulus-üstü, ideoloji-üstü, sınıf-üstü, din ve mezhep üstü, nötr, her topluluğun ve ulusun bir devleti olmadıkça, askeri vesayet son bulmaz.
Amed, 04. 08. 2011 |
|