|
Huseyin Sîyabend: AKP ve PKK, diğer Kürt örgütlerini dikkate almamaktadır. |
2013-08-14 06:43 |
|
|
PKK, Kürtler aracılığıyla aynen Irak’ta şu anda olduğu gibi politik koalisyonlara girerek,bu ülkelerde söz sahibi olmaya çalışmaktadır. Bu yolla Öcalan üzerinden PKK’nin var olduğu Suriye, İran da PKK aracılığıyla Kürtleri kontrol altına almak bu yüzden Kürt politikasında yeni bir anlayış geliştirmek yoluna gitti. Kürtlerin yarın ne olacağı sorusu ve bu soruların Türkiye’deki Kürtler üzerindeki olası Türkiye"ye göre olumsuz sonuçlarını düşünmek zorunda.
Suriyede Kürt özerk bölgesinin kurulacağını, Barzani’yle ilişkilerinde ileride ne olacağı belli olmayan süreç var.
İran’da zaten özerk Türkiye,bugün Suriye konusunda günü kurtarmaya çalışıyor ve bundan sonra PKK üzerinden projeksiyon. Bu yönlü bir politikada “Kuzey Kurdistan Birlik ve Çözüm Konferansı” ne anlama geliyor? AKP ve PKK, diğer Kürt örgütlerini dikkate almamaktadır. Özellikle PKK diğer Kürt örgütlerine elini uzattığında onları kazanmak için değil işlevsiz kılmak için yanına çağırmaktadır. Bugüne kadar yapılan hiçbir “Birlik” girişimlerinden farklı bir sonuç çıkmaması bu nedenlerdir. Ankara, Diyarbakır, Brüksel toplantılarından çıkacak sonuç daha öncekilerden farklı olmayacaktır. Bütün bunlar kendi politikalarını empoze ettikleri, sistemi kontrol ettiklerini gösteren girişimlerdir.
Hükümet demokratik kurallar içinde varlıklarını sürdürecek olan farklı Kürt örgütlerine de ılımlı yaklaşımlar göstermektedir. Ancak oyunun kuralları buraya kadardır. Bu örgütlerin özgürce çalışma şartları ise ayrı bir konudur. Bu prespektifte PKK, hiçbir zaman “Ulusal Kurtuluş Hareketi” haline gelememiştir. Dolaysıyla bu savaşta sorun olmuştur tarihsel hakikat budur, Öcalan ulusal önder olma şansını Suriye’den çıkış rotasıyla kaybetmiştir. PKK’nin en büyük başarıları kitleler üzerinde kurduğu bu baskı mekanizmasıdır. Bir çok aydın, yazar, çizer, sarkıcı, türkücü bu çarkta rol aldı.
PKK/PYD üzerinden düşük yogunlu savaş devam edecektir. Dolaysıyla ne bugün ne de yarın, PKK gerçeği demoklasin kılıcı gibi Kürtlerin üzerinde kaldıkça, Kuzey’de başlıbaşına bir Kürt ulus sorunundan bahsetmek olanaksız görünmektedir. PYD/PKK bir ulustan değil bir halktan bahsediyor. Ayrıca mademki ulus değil, halklardan bahsediyoruz; o halde bu söylemde Zaza halkı neden yok?
Hükümet bir yandan demokrasiyi genişletmek adına adımlar atarken, öte yandan sosyal yaşama müdahaleyi kendine hak görmektedir. Kendi halkına karşı bu şiddeti meşru gösteren bir iktidar ortada duruyorken, çözüm sürecinin diğer tarafında yer alan PKK ve onun devamı olan gurupların ne kadar demokratik olacakları şüphelidir. Daha şimdiden mahalleleri kontrol edecek polisiye ekiplerin kurulduğunu duyuyoruz. Devlet peşinde olmadıklarını söyleyen bir yapının neden böylesi formasyonlara gerek duydukları şüphe konusudur. Halkın bunu kabul edeceğini sanmıyorum. Oysa Kürt sorununun çözümünde atılan bu adımlar gerçek anlamda demokratik sürecinin başlangıcı olabilirdi.
Eğer Misak-ı Milliyi toplumsal bütünsellk içinde elealrsak Türkiye’nin demokratikleşmesinde en eksik olanın Kürt sorununda düğmlendği görülecktir. Statükocu devlet anlayışının altından kalkamadığı bir sorun olarak sürekli olarak askerlere havale edildi. Onların da dili zaten biliniyor. İlk kez bir sivil iktidar bu sorunu siyaseten ele alma cesaretini gösterdi.
Uluslararası koşulları da arkalarına alarak “Çözüm süreci” için adım attılar. Kürt milletine sundukları çözüm perspektifleri; “demokratik cumhuriyet”, “demokratik ulus”, “demokratik modernite”, “demokratik uygarlık”, “demokratik özerklik”, “demokratik Türkiye”, “demokratik Suriye” bu ve benzeri tutumla birlikte Kürtlerin gözünü ve kulağınıda “PKK” ve “gerilla” kavramlarıyla tıkamıştır.
Demokrasi kavramını da bunlarla bağlantılı olarak görülmektedire. Kopartılan bütün gürültüler kendi adına olsa da “kendisi” burada yoktur. Çünkü Kürtleri bir yıgın kitleler halinde yığınlaştırılmıştır. |
|