|
Îbrahîm Malgir: Türkçeyi seçmeli ve kürtçeyi resmi dil yapsak ne olur? |
2010-10-05 12:41 |
|
|
Böyle bir durumda yani, kürtçe resmi dil ve türkçeyide seçmeli dil yapsak, herhalde, bazı türk dostlarımızın ‘kürtler ve türkler kardeştir’ veya ‘kürtler azınlık değil, birinci sınıf vatandaştır’ sözleri bize inandırıcı gelecektir. Yoksa gerisi ‘hava civadır’.
Çünkü, yıllardan beridir, bu ‘birinci sınıf vatandaş’ türkçenin resmiliğine tahammül etti. Onlarda kürtçenin resmi dil olmasına birkaç yıl tahammül etsinler ve böylelikle, türkler kürtçeyi öğrenmiş olur ve ondan sonrada, türkçe ve kürtçe iki resmi dil haline getirilerek, her iki halk ‘birinci sınıf vatandaşları’ olarak ‘işe’ başlasınlar.
Aksi takdirde, böyle bir formüle karşı çıkmak, samimi bir davranış olmaz. Yani, yıllardan beridir türkçe resmi dil olup, kürtçe ve kürt olmak yasaktı. Anadilde eğitim yapılmadığı için, asımılasyon politikası tahribatlara neden oldu. Böyle bir şeyi tamir etmenin yolu; kürtçeyi birkaç yıl tek resmi dil haline getirmektir.
Kürt çocukları bütün baskılara rağmen, bu uygulamaya boyun eğmek zorunda kaldılar, türk çocuklarıda böyle bir şeye birkaç yıl tahammül etseler, acaba ne olur? Veya böyle bir uygulamayla, Türkiyede neler değişir ve böyle bir uygulama türk çocuklarında ‘kürt meselesi’yle ilgili hangi bakışaçısını meydana getirir?
Neden böyle bir formül yanlış olsunki? Türkiya Cumhuriyeti bir ‘hukuk devleti’ ise, ‘adil ve demokratik’ ise, böyle bir şey neden ‘devlet gözetiminde ve himayesinde olmasın’? Böyle bir şey olabilir ve eğer devlet böyle bir şey isterse, hiç kimsenin itirazıda olmaz. Eğer böyle bir uygulamaya gidilirse, herhalde kürt çocukları kendilerini ‘birinci sınıf çocukları’, türk çocuklarıda birinci sınıf çocuklarına karşı tahamülü öğrenecekler.
Bu uygulama, tüm Türkiye için ve dünya çocukları için iyi bir örnek olabileceği gibi, Türkiye’nin bunda yararı olcaktır. Türkiye’de anadil eğitimine karşı, türk yazarları arasında, hemen hemen hepsinde bir tahammül ve istek görünmesine rağmen, türk üst-düzey politik çevrede, ‘meseleye’ karşı bir korku, endişe ve eski-statükocu bir anlayış hakimdir.
Sanırım bu korku, endişe ve eski-gerici-statükocu anlayış yerini, cesaretli, yeni-ilerici ve tahammülkar anlayışa bırakacaktır ki, böyle bir anlayışa yani, demokrasinin, ‘özgürlük ve barışın tüm halkların olacağı’ bir ortama herkesin ihtiyacı var ve böyle bir ortamada geçilecektir.
‘Korkunun ecele faydası omadığı’ gibi, geçiş süreci aynen ‘sünet olmak’ gibi bir şey, yani; sünetten önce bir korku, sonra acı ve ondan sonrada yeni döneme alışamak gibi bir ‘süreç’. ‘Anadilde eğitim’ korkusunu atma zamanı geldi ve sıra ‘resmi dilin’ kürtçemi yoksa türkçemi veya her iki dilin mi, resmi oluşundadır?! |
|